Şizofreni genç yaşta başlayan, insanın kişiler arası ilişkilerden ve yaşamsal gerçeklerden uzaklaşarak, kendine özgü bir iç dünyada yaşadığı, duygu, düşünme ve davranışlarda önemli bozulmaların görüldüğü bir hastalıktır.

Her türlü toplumda sık görülen psikiyatrik hastalıklardandır. Görülme sıklığı yaklaşık % 1 dir. Sıklık olarak kadın erkek farkı görülmez ancak erkeklerde başlama yaşı daha erkendir ve kadınlara göre daha kötü bir seyri vardır. Her toplumda ve her sosyo-ekonomik grupta görülebilir.

Hastalığın başlangıç yaşı erkeklerde 15-25, kadınlarda 25-35 dir. Daha nadir olarak 45 yaşından sonra da başlayabilir ki bunlara geç başlangıçlı tip denir.

Hastalık genelikle belirtilen yaşlarda stresli bir yaşam olayının ardından başlar. Ancak belirlenebilen bir stres olmaksızın da başlayabilir. Belirtiler başlangıçta kesin bir tanı konulmasına yetecek özgünlükte değildir. İlgi azalması, dikkat dağınıklığı, kendi bedeni ve düşünceleri ile aşırı uğraşma, zamanın akışına kayıtsızlık sık görülen başlangıç belirtileridir. Çeşitli takıntılar, metafizik ve dinsel uğraşlar ya da korkular gibi obsesif kompulsif bozukluğa benzer ya da yorgunluk, halsizlik gibi fiziksel belirtiler görülebilir. Bazen de depresyon ya da mani gibi bir duygudurum bozukluğu belirtileri belirgin olabilir. Bazı durumlarda ise direkt algı bozuklukları düşüncede dağınıklık ve bulanıklıkla başlar. Bu belirtilere bakarak tanı koymak mümkün değildir ancak hastayı yakından takip etmek için uyarıcı olurlar.

Şizofreni hastalarının hastalık öncesi kişilikleri genellikle , içedönük, sessiz ,arkadaş ilişkileri zayıf, yalnızlığı yeğleyen, garip ,ilgi alanları sınırlı, güvensiz olarak belirlenir.

Hastalık çok değişik belirtiler gösterir. Tanı koydurucu tek bir belirti yoktur. Kişinin düşünmesini, algılamasını, duygularını, dikkatini , yargılamasını ve davranışlarını etkileyen bir hastalıktır.

ŞİZOFRENİ DSM-IV TANI KRİTERLERİ

  1. Karekteristik semptomlar: Bir aylık bir dönem boyunca ikisinin bulunması
  1. Hezeyanlar (Sanrılar)
  2. Hallüsinasyonlar ( varsanılar)
  3. Dezorganize (karmaşık) konuşma. Çağrışımlarda dağınıklık (konu dışı sapmalar) ya da enkoherans
  4. İleri derecede dezorganize (karmaşık) ya da katatonik davranış
  5. Negatif semptomlar, yani affektif donukluk ( tekdüzelik), aloji (konuşmazlık) ya da avolisyon(eyleme geçirici istenç kaybı)
  1. Toplumsal/Mesleki işlev bozukluğu: İş, kişiler arası ilişkiler ya da kendine bakım alanlarında
    C. Süre: En az 6 ay kalıcı olmalıdır, en az bir ay A Tanı ölçütlerini karşılayan semptomlar bulunmalıdır.
    D. Şizoaffektif ve Duygudurum Bozukluğunun dışlanmalı
    E. Madde kullanımının/ Genel Tıbbi Durumunetkisi dışlanmalı
    F. Bir yaygın Gelişimsel Bozuklukla olan ilişkisi değerlendirilmelidir.

Hastalık genellikle içe kapanma, duygusal sığlık gibi daha önce belirtilen başlangıç belirtileri ile hastanın işlev düzeyini azaltır. Bu durum birkaç haftadan birkaç yıla kadar sürer. Ardından hezeyan ve halüsinasyonların olduğu akut bir dönem görülür. Hastalık sonraki 5- 10 yıl böyle akut psikotik dönemlerin olduğu alevlenmeler ve yatışma dönemleri ile seyreder. Yatışma dönemlerinde negatif belirtiler şiddetlenerek sürer. Hastalığın gidişi ve sonlanışını önceden kestirebilmek hemen hemen olanaksızdır. Akut ataklar ve yatışmalar uzun yıllar sürebileceği gibi kimi hastalarda bir ya da birkaç akut psikoz atağından sonra hastalık sadece negatif belirtilerle Kalıntı Şizofreni denilen durumda ömür boyu sürebilir. Kimi hastalar ise az çok tama yakın iyileşebilirler.

Tadavide özellikle akut dönemlerde olmak üzere hastalığın her döneminde ilaçlar birinci sıradadır. Ancak tedavideki temel hedef yalnızca belirtilerin yatıştırılması değil, hastalığın yıkıcı etkilerinin önlenip toplumsal uyumun olabilecek en iyi düzeyde sağlanmasıdır.

Tedavi süresince tıbbi tedavinin yanı sıra aile üyelerinin katkısı çok önemlidir. Kronik, önemli yeti yitimine yol açan, ağır bir hastalıkla yaşamak zorunda kalmayı pek çok aile kabullenmekte zorlanır. Ailenin durumu kabullenmesi, beklentilerini sınırlandırması, ve aile içi gereksiz sürtüşmeleri azaltması tedaviye olumlu katkı sağlar .

İlaç tedavisi tek başına hastanın tüm belirtilerini kontrol altına almakta yetersiz kalabilir. Ek olarak hastalığın başlıca sonuçlarından biri olan kişilerarası ilişkilerdeki sığlaşma ve sosyal ve mesleki işlevsellik azalmasının etkilerinin rehabilitasyonu ve tedavi sürecine uyumu arttırmak için eklenen psikososyal girişimler mutlaka tedavi planında yer almalıdır. Bu psikososyal girişimlere örnek olarak bireysel destekleyici terapiler, beceri eğitimleri, kendisi ve ailesi için psikoeğitim çalışmaları sayılabilir.